Kompleks Yaşamın Aniden Ortaya Çıkışı
Bilinen en eski canlı fosilleri, yaklaşık 3.7 milyar yıl önce yaşamış olan bakterilere aittir. Bu nedenle evrimciler, cansız maddelerin ilk olarak tek hücreli bakterileri meydana getirdikleri gibi bir iddia ortaya atmışlardır. Bunu destekleyebilmek için de Darwinistler söz konusu ilk bakteriyi kendilerince “basit” olarak nitelendirirler. Onlara göre sözde basit özelliklere sahip olan bu canlı, çeşitli ortam ve şartlardan tesadüfen etkilenmeli ve hep olumlu değişimler yaşamalı, bazı mucizevi özellikleri -örneğin kendi besinini üretmeyi, mayoz bölünürken aniden mitoz çoğalmaya başlamayı- yine tesadüfen öğrenmelidir. Bununla da kalmayıp düşünmeli, çeşitli kararlar vererek koloniler oluşturmalı ayrıca diğer bakterilerle biyokimyasal haberleşme yapabilmeli ve nihayetinde de şimdiki kapsamlı canlılığı oluşturmalıdır. Darwinistlerin bu iddiası bilimin gelişmediği zamanlarda kabul görmüş ve bilimsel bir gerçek gibi lanse edilmiştir. Ancak 21. yüzyılda bu durum değişmiştir.
Günümüzde bilim dünyasında meydana gelen büyük ilerlemeler, “ilkel ilk bakteri” iddiasını bir anda altüst etmiştir. Çünkü gelişen teknolojinin ışığında yapılan araştırmalar, yeryüzünün bu en küçük canlılarının, Darwinistlerin iddia ettikleri gibi ilkel canlılar olmadığı, çok önemli özelliklerinin olduğu ve ancak üstün bir Akıl ve benzersiz bir İlim ile Allah tarafından bir anda yaratılmış oldukları gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Nitekim Nature dergisinin 31 Ağustos 2016 tarihli sayısında Grönland’da 3,7 Milyar yıl öncesine ait bakteri fosillerinin bulunduğu haber veriliyordu. Bu haber ülkemiz medyasında da yer aldı. Sözü edilen yeni buluntular bazı bilimsel yayınlarda, evrim delili gibi gösterilmeye çalışılsa da gerçekte daha önceki fosillerin devamı olup, yeryüzünde yaşamın hayali evrimsel süreçler olmaksızın bir anda başladığını ortaya koyan kanıtlardandır.
Canlılık yeryüzünde bir anda, en kompleks haliyle ortaya çıkar. Bilinen ilk hücreler ise fotosentez yapabilen siyanobakterilerdir. Nature dergisinde yer alan ‘’3,7 Milyar yıl yaşındaki mikrobik yapıların keşfi ile kanıtlanan Yaşamın Aniden Ortaya Çıkışı’’ başlıklı makalede, tek hücreli kompleks alg hücrelerinin herhangi bir evrimsel geçmişleri olmadan ortaya çıktıkları anlatılmaktadır.
Bu bulguların Darwinizmin iddialarına tamamen ters olduğu açıktır. Bununla beraber, bu fosiller hiç de öyle basit veya ilkel denebilecek canlılara ait değildir. Söz konusu fosiller siyanobakterilerin biyofilmlerinin tortu tanelerinin donması ile oluşmuş katmanlardır. Bu hücreler ise fotosentez gibi bazı aşamaları hala çözülememiş, muhteşem bir işlemi yapabilme kabiliyetleri ile bilinen oldukça kompleks mikro-organizmalardır.
Bakteriler Yeryüzündeki Yaşam İçin Vazgeçilmezdir
Gözle görmediğimiz elemanlardan oluşan, hiç durmadan çalışan ve yaşamımıza destek olan bir kimya laboratuvarı, bütün doğayı kaplamıştır. Her biri birer Yaratılış mucizesi olan bakteriler de, doğayı laboratuvar olarak kullanan uzman kimyacılardandır. Bakterilerin özelliklerinin büyük bir kısmı halen bilinmemektedir. Çünkü bu canlıların 0,001 mm. civarındaki boyutları, iç yapılarının gerektiği gibi incelenmesini imkansız kılmaktadır.
Bakteriler, evrimcilerin öne sürdükleri gibi ilkel değil tam tersine aşamalı bir evrim süreciyle meydana gelemeyeceklerini kanıtlayan kompleks yapılara sahiptirler. Doğada her biri farklı bir özelliğe sahip bakteri türleri bulunmaktadır. Siyanobakteriler ise tüm bu farklı özellikleri tek başına taşıyan dünyanın en kompleks bakteri grubunu oluşturmaktadır. Ancak bu tarifin siyanobakterinin sahip olduğu özellikleri ve gerçekleştirdiği müthiş işlemleri açıklamak için çok eksik kaldığını vurgulamamız gerekir. Siyanobakteriler son derece özel hücre yapılarına ve kompleks hücre içi iletişim sistemlerine sahiptirler.
Siyanobakterilerin Evrimi Yalanlayan Muhteşem Özellikleri
Günümüzde de sanılanın aksine, atmosferimizdeki oksijen sadece ormanlarda değil denizlerdeki mavi-yeşil algler tarafından da üretilir. Algler güneş ışığı, su ve karbondioksiti kullanarak fotosentez gibi muazzam komplekslikte, tek bir aşaması eksik olsa gerçekleşmeyecek bir işlemi yapar ve Dünya’daki oksijenin oldukça önemli bir bölümünü üretirler.
Harika mikro canlı siyanobakterinin, evrim teorisinin canlıların tesadüfler sonucu meydana geldikleri iddiasını çökerten özelliklerinden bazılarını şöyle özetleyebiliriz:
Siyanobakteriler ihtiyaçları olan karbonu atmosferdeki karbondioksitten üretebilirler: Mavi-yeşil algler olarak da bilinen siyanobakteriler, enerjilerini fotosentez ile elde eden, bilinen en eski prokaryot yani tek hücreli canlılardır. Bu canlılar hücre içindeki işlemler için kullandıkları karbonu atmosferde bulunan karbondioksitten üretebilirler.
Canlıların ihtiyacı olan oksijeni üretirler: Siyanobakteriler dünyanın yıllık oksijen miktarının %30’unu tek başlarına üretirler; bu sayı dünyadaki tüm yeşil bitkilerin ürettikleri miktara eşdeğerdir.
Bu bakterilerin boyutları çok küçüktür, ama miktarları oldukça fazladır. Bir litre suda sayıları 100’den fazladır ve okyanusun verimliliğinin %10-20 kadarını oluştururlar. Görünmemelerine rağmen, yeryüzünün çok geniş bir bölümüne hâkimdirler.
Azot gazını molekül halinde sabitleyebilirler: Nitrojen sabitleme işleminden sorumlu nitrojenaz enzimi oksijene karşı ileri derecede hassastır. Bu nedenle siyanobakteri hücrelerinde, nitrojen sabitleme ve oksijen içeren fotosentez işlemleri aynı anda gerçekleşemez. Bu engelin aşılabilmesi için bazı siyanobakterilerin ipliksi yapıları azot sabitleme işlemini özel bir hücre çeşidi olan heterosistler ile sınırlandırırlar.
Heterosist hücreler kendilerine özgü yapılarıyla, birbiriyle uyumlu olmayan iki işlemin siyanobakteriler tarafından yerine getirilmesini sağlar.
Oksijenin girişini kısıtlamak amacıyla heterosist hücreler glikolipid ve koruyucu homojen bir tabaka olarak polisakarid içeren bir özel bir kılıf ile kaplanmışlardır. Su geçirmez zincirlerin birbirleriyle etkileşimi yoluyla 4 nanometre genişliğinde bir tabaka oluşur ve bu şekilde gazlar ile çözünmüş maddelerin geçirgenliği kısıtlanmış olur. Heterosistlerde iki katmanlı lipidden meydana gelen dört ayrı zar bulunur ve bunların yapısı ile birlikte işlevleri de farklıdır.
Böylece bir arada gerçekleşmemesi gereken fotosentez yoluyla karbondioksit sabitlenmesi ve oksijen bulunmayan ortamda azot sabitlenmesi görevleri birbirinden ayrılmış ve siyanobakteriler görevlerini yerine getirmiş olur.
Evrimciler İçin Bir Açmaz: Siyanobakteri fosilleri
Avustralya Apex Chert bölgesindeki kaya katmanları incelendiğinde yaşları 3.9 milyar yıla kadar ulaşan siyanobakteri fosillerine, yani stromatolitlere ulaşırız. Yine Grönland’da 3,5 milyar yaşındaki benzer fosiller saptanmıştır. Canlılık tarihinde mavi-yeşil algler adı verilen bu mikroorganizmalar tam ve kusursuz çalışan yapılarıyla bir anda ortaya çıkmışlar ve Dünya atmosferinin ihtiyacı olan oksijeni sağlamışlardır.(1)
Stromatolit, siyanobakteri gibi mikroorganizmaların kalıntılarının, tortularla bir araya gelip yapışması, birikmesi ve donması ile sığ sularda oluşur. Prekambriyen döneminde oluşmaya başlayan stromatolitler, deniz suyu aracılığıyla taşınan kalsiyum karbonat (kireç taşı) parçacıklarının, mavi-yeşil alglerin oluşturduğu ipliksi yığınlar üzerinde tutunarak oluşturduğu genişleme eğilimli katmanlı yapılardır.(2)
Bu yapılar zengin klorofil içeriğine sahiptir. Jeolojik devirler boyunca deniz yüzeyinin hemen altında çeşitli büyüklüklerde küre ya da kubbe şeklinde yapılar meydana getirmişlerdir. Siyanobakteriler 3.9 milyar yıl önce de mükemmel kalitede fotosentez yapabilen, nitrojen fiksasyonu (gaz haliyle kullanılamayan azotun kullanılabilir bileşikler haline gelmesi) gerçekleştirebilen(3), bakteri kamçısına (flagella) sahip olmadan süzülmeler şeklinde hareket edebilen, bu hareketi gerçekleştirmek için bir dizi protein kullanan kısacası tam teşeküllü harika canlılardır.
Harika mikro canlı siyanobakterinin, evrim teorisinin canlıların tesadüfler sonucu meydana geldikleri iddiasını çökerten muhteşem özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
- Siyanobakteriler dünyanın yıllık oksijen miktarının %50’sini tek başlarına üretirler(4); bu sayı dünyadaki tüm yeşil bitkilerin ürettikleri miktara eşdeğerdir.
- Bu bakterilerin boyutları çok küçüktür, ama miktarları oldukça fazladır. Bir litre suda sayıları 100’den fazladır ve okyanusun verimliliğinin %10-20 kadarını oluştururlar. Görünmemelerine rağmen, yeryüzünün çok geniş bir bölümüne hakimdirler.
- Bu bakteri türü fotosentez, azot fiksasyonu (azotun canlılar tarafından kullanılır hale gelmesi için gereken işlem) ve solunum gibi birbirinden farklı işlemleri tek bir hücre içerisinde yapabilmektedir. Bu ise yukarıda anlattığımız eşsiz bir hücre zarı sistemi gerektirir. Örneğin bakterinin azotu sabitlemek için oksijensiz, diğer tüm işlemler için oksijenli ortama ihtiyacı vardır, bunların her biri farklı zar sistemleri gerektirir. Bu yapısı siyanobakterileri, bakteriler aleminin en kompleks üyelerinden biri yapmaktadır.(5)
- 1980 yılında siyanobakterilerin sirkadian saatine sahip oldukları gözlemlenmiştir.(6) Sirkadian saati, çok hücreli canlılarda da görülen, vücudun kendini dış ortama göre otomatik bir şekilde ayarlamasıdır. Siyanobakterilerin, günün 12 saati oksijeni hücre içine alarak fotosentez ve solunum, diğer 12 saatte ise azot fiksasyonu yaptıkları gözlemlenmiştir.
- Siyanobakteriler su içinde flagellaları (bakteri kamçısı) olmadan hareket edebilmektedirler. Bu canlıların herhangi bir uzuvları olmadan hareket edebilmelerinin sırrı, son 20 yılı aşkın süredir devam eden araştırmalara rağmen hala açıklığa kavuşturulamamıştır. En dış hücre katmanını oluşturan “S Tabaka” isimli altıgen tabaka, 3 boyutlu ve simetriktir. Bu tabakanın hücre hareketinde önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Zira simetriyi oluşturan “swm6” isimli gen herhangi bir mutasyona uğratıldığında hücrenin hareket edemediği gözlemlenmiştir.(7)
- Antikanser, antivirüs ve UV koruyucu maddeler üretebilen siyanobakteriler, bu özellikleriyle insanlık için faydalı genetik çalışmalarda kullanılmaktadırlar. Örneğin, Nostoc ellipsosporum türü siyanobakterinin ürettiği Cyanovirin-N adlı antiviral protein, HIV virüsünü etkisiz hale getirmektedir. Bu protein, HIV virüsünün hücrelere tutunmasını sağlayan oligosakkarit yapılarına bağlanabilme özelliğine sahiptir. Bununla ilgili çalışmalar halen geliştirilmeye devam etmektedir.(8)
Allah, Nostoc, Oscillatoria, Gleocapsa gibi değişik isimler alan çok farklı siyanobakteri türleri yaratmıştır. Temiz sularda yaşayan bu bakterilerin son derece kompleks bir klorofil sistemleri vardır. Neredeyse bitki kloroplastları kadar karmaşık olan bu sistem sayesinde siyanobakteriler doğada fotosentez işlemini gerçekleştirmektedirler. Nostoc siyanobakterileri, aynı zamanda nitrojen dönüşümünde de önemli rol oynarlar.
İlkel Canlılık Hiç Yaşanmadı
Nature dergisinde haber verilen son fosil buluntuları ilkelden gelişmişe doğru evrimsel bir sürecin olmadığını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Dahası, o devirde böylesine yaygın olduğu saptanmış olan kompleks canlı hayatının, aslında çok daha önce başlamış olması gerektiği aynı makalede şöyle kabul edilmektedir:
Bu bulgular yaşamın 3,7 milyar yıl öncesinde zaten belli bir geçmişe sahip olduğunu gösterir ve canlı yaşamın Hadean çağında (4 milyar yıl öncesi) başlamış olduğuna dair mevcut bulguları destekler.(9)
Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden Abigail C. Allwood, aynı dergide yer alan makalesinde şu yorumu yapmıştır:
Yaşam yeryüzünde ilk olarak ne zaman başladı? Grönland’daki bakteriyel kaynak olarak yorumlanan yapıları içeren eski kayalar Dünya’nın canlı yaşamına düşünüldüğünden çok daha önce ev sahipliği yaptığını göstermektedir.(10)
Bakteriler; tek hücreli mikroorganizmalardır ve evrimciler tarafından “ilkel canlı”lardan sayılırlar. Oysa bakterilerin, hareket etmelerini sağlayan bir iç motorları ve bu motora bağlı olarak hareket eden kamçıyı andırır bir uzantıları bulunmaktadır. Evrimcilerin ilkel canlı olarak nitelendirdikleri bir bakterinin hareketini sağlayan bu mekanizma bile 240 ayrı çeşit proteinden meydana gelmektedir. Bu proteinlerin her birinin tıpkı otomobildeki alternatör, regülatör ya da akü gibi birer işlevi vardır. Kimi kamçıyı harekete geçiren motorun açılıp kapanmasını sağlayan sinyaller yollar, kimi kamçıya hareket imkânı sağlayan mafsalları oluşturur, kimi de kırbaç üzerindeki zara esneklik özelliği verir.
Peki, kamçıyı oluşturan proteinlerden bir teki eksik olsaydı ne olurdu?
Şüphesiz, kamçıyı oluşturan proteinlerden bir tanesi bile oluşmasa ya da kusurlu olsa, kamçı çalışmaz dolayısıyla bakteriye de hiçbir faydası olmazdı. O halde bakteri kamçısının, var olduğu ilk andan itibaren eksiksiz olarak işlemesi şarttır. Bu gerçek karşısında evrim teorisinin “kademe kademe gelişim” iddiasının geçersizliği bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Bakteriler yeryüzündeki canlı ve cansız varlıkların içinde çok çok küçük sayılabilecek detaylardan yalnızca biridir. Ancak sahip oldukları detaylı tasarımla çok açık bir şekilde yaratılışı kanıtlamaktadırlar. Allah yarattığı büyük küçük bütün varlıklarda bize benzersiz sanatını tanıtmaktadır.
Bakterileri Yaratan Allah’tır
Bakteriler genellikle çevremizde, vücudumuzda veya bozulmuş yiyeceklerde hızlı üreyebilen canlılar olarak tanınır. Onların, tüm canlılığın gereksinimini sağlayan çok önemli özelliklere sahip olduklarının, içlerindeki birkaç organel ile yeryüzünün dengesini sağlamak için son derece önemli işlemler yaptıklarının ise çoğu kişi farkında değildir. Soluduğumuz oksijenden yediğimiz yemeğe, etrafımızdaki manzaradan kullandığımız antibiyotiklere kadar, birçok hayati olgunun içinde, bakteriler önemli bir rol oynarlar. Aslında her bir bakteri, doğayı laboratuvar olarak kullanan uzman bir kimyacıdır.
Birçok insan kimyayı, anlaşılmaz terimler, karmaşık formüller olarak görür. Gerçekten de, bu konuda bir eğitim almadıktan sonra, kimyasal formülleri ve reaksiyonları anlamak mümkün değildir. Ancak gözle görülemeyen bakteriler bu kimyasal formülleri ve reaksiyonları yaratıldıkları ilk andan itibaren kullanmaktadırlar.
Gözle görülmeyen bu canlıların mikro bedenlerinde milyonlarca yıldır aynı muhteşemlikte gerçekleştirdikleri işlemler günümüz teknolojisinin yanına bile yaklaşamayacağı mükemmellikte bir yapı sergiler. Darwinistlerin sözde “ilkel ilk canlılar” olduğunu iddia ettikleri siyanobakteriler güneş ışığı kullanarak fotosentez yaparlar ve suyu, oksijen molekülleri ile proton ve elektrona dönüştürürler. Fotosentez için kullandıkları tilakoid adındaki yapılar hücre zarı içindeki kıvrımlarda yer alır. Tilakoidlerin zarında, fikobilizom denilen, fotosistemler için ışık toplama görevi yapan özel antenler mevcuttur. Böyle bir yapının “ilkel” olmadığı açıktır.
Gerek yapısı gerekse gerçekleştirdiği işlemlere bakıldığında, varlığı 3.9 milyar yıl öncesine uzanan bu canlıların ilk yaratıldıkları andan itibaren son derece kompleks oldukları, ilkel canlılar olmadıkları görülmektedir.
Görüldüğü gibi saptanabilen ilk mikroorganizmalar bugün aynı halleriyle varlıklarını devam ettiren alglerdir. Evrim gibi bir süreç ise canlılık tarihinde asla yaşanmamıştır. Kompleks canlılığın bir anda ortaya çıkmış olması Allah’ın ‘Ol’ demesiyle canlıları bir anda yarattığını ispatlar.
“Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: “Ol” demesidir; o da hemen olur.” (Yasin Suresi, 82)
Bu canlılarda karşılaşılan her özellik, Allah’ın gözle görünmeyen bir canlıda nasıl kusursuz bir sanat meydana getirdiğini keşfedebilmek ve bunu takdir edebilmek için bir yoldur. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilir:
“Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 4)
Yazar /Fatma Balkır Coğrafyacı / İstanbul Üni. Edebiyat Fak.
Referanslar:
[1] The Cyanobacteria. Molecular Biology, Genetics and Evolution. Edited by Antonia Herrero & Enrique Flores. p. 217
[2] http://www.fossilmuseum.net/Tree_of_Life/Stromatolites.htm
[3] Architects of the earth’s atmosphere.” Introduction to the Cyanobacteria. University of California, Berkeley. 03 Feb. 2006. http://www.ucmp.berkeley.edu/bacteria/cyanointro.html
[4] The Cyanobacteria. Molecular Biology, Genetics and Evolutin. Edited by Antonia Herrero & Enrique Flores. Sy. 217
[5] The Cyanobacteria. Molecular Biology, Genetics and Evolutin. Edited by Antonia Herrero & Enrique Flores. Sy. 271
[6] The Cyanobacteria. Molecular Biology, Genetics and Evolutin. Edited by Antonia Herrero & Enrique Flores. Sy.200
[7] The Cyanobacteria. Molecular Biology, Genetics and Evolutin. Edited by Antonia Herrero & Enrique Flores. Sy.273-275
[8] The Cyanobacteria. Molecular Biology, Genetics and Evolutin. Edited by Antonia Herrero & Enrique Flores. Sy.166
[9] Rapid emergence of life shown by discovery of 3,700-million-year-old microbial structures, Nutman et al, Nature, 31 August 2016
[10] Abigail C. Allwood, Geology: Evidence of life in Earth’s oldest rocks, Nature, 31 August 2016