Genetik Hastalıklar Evrimcileri Yalanlıyor

Genetik Hastalıklar Evrimcileri Yalanlıyor

Evrimi savunanlar bugün yeryüzünde yaşamakta olan 8 milyondan fazla türdeki canlının genetik materyallerindeki değişimlerle birbirlerinden türediklerini iddia ederler. İddiaya göre değişimler küçük küçüktür ve milyonlarca yıldır devam etmektedir dolayısı ile anlık olarak gözlenmesi mümkün değildir.

İlk bakışta ortaya sürülen bu tez kulağa makul gelse de hakkında bilimsel araştırmalar yapıldıkça pek çok tutarsızlık ortaya çıkmıştır. Öncelikle doğada milyonlarca türü ortaya çıkaracak kadar çok mutasyon görülmemektedir. Üstelik doğada görünen mutasyonlar çalıları sakat bırakmakta ya da öldürmektedir. Doğaya bir canlıya bilgi ekleyen yani geliştiren tek bir mutasyon bile gözlenememiştir.


Mutasyona maruz kalmış Bazı canlılar. Bu canlıların tekinde bir gelişme görülmediği gibi tamamı sakat kalmıştır.

En önemlisi evrimcilerin iddia ettiği gibi bir türden diğerine geçiş olsaydı yeryüzünde bir türden diğer türe geçişte ortaya çıkmış olan milyarlarca ara türün kalıntılarına rastlanması gerekirdi. Ne var ki yüzyılı aşkın kazı çalışmalarında değil milyarlarcasına tek bir ara geçiş türüne ait fosile rastlanmamıştır.

Evrimci iddianın geçersizliği deneysel çalışmalarda da kendini göstermiştir. Meyve sinekleri bilim insanlarınca senelerce kontrollü mutasyonlara tabi tutulmuşlar ancak elde edilen yeni bir tür yerine sakat meyve sinekleri olmuştur.

Tüm bunların yanında başta insanlar olmak üzere canlılarda görülen gen mutasyonuna bağlı hastalıklar da Evrim teorisinin geçersizliğinin önemli bir göstergesidir. Bunun neden önemli bir delil olduğunu açıklamadan önce genetik ile ilgili bazı temel bilgilere bir göz atalım:

Hücredeki Bilgi Deposu DNA

Hücrenin çekirdeğinde bulunan bilgi deposu DNA, A- T- G- C harfleri ile ifade edilen nükleik asit moleküllerinden oluşur. Bu dört harfle ifade edilen moleküller, ikişerli olarak karşılıklı eşleşir ve birer basamak oluştururlar. Bu basamaklar ise üst üste eklenerek genleri meydana getirirler. DNA molekülünün bir bölümü olan her bir gen, insan vücudundaki belli bir özelliği kontrol eder. Boyun uzunluğundan gözün rengine, burnun şeklinden kan grubuna kadar tüm bilgiler canlının genlerinde saklıdır. İnsan hücresindeki DNA’larda 30.000 civarında gen bulunur. Her gen, karşılığı olduğu protein türüne göre, sayıları 1.000 ile 186.000 arasında değişen nükleotidlerin özel bir sıralamada dizilmesinden oluşur. Bu genler insan vücudunda görev yapan yaklaşık 30.000 civarındaki proteinin kodlarını saklar ve bu proteinlerin üretimini denetler. Bu 30.000 genin içerdiği bilgi, DNA’daki toplam bilginin yalnızca % 3’ünü teşkil eder. Geriye kalan %97’lik bölüm ise günümüzde hala sırrını korumaya devam etmektedir.

Temel Kalıtım Birimi Genler

Genler kromozomların içinde bulunur. Her insan hücresinin (üreme hücreleri hariç) çekirdeğinde 46 kromozom vardır. Her bir kromozomu gen sayfalarından meydana gelmiş bir cilde benzetirsek, bir hücrede insanın tüm özelliklerini içeren 46 ciltlik bir “hücre ansiklopedisi”nin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu hücre ansiklopedisi tam 920 ciltlik Encyclopedia Britannica’nın içerdiği bilgiye eşdeğerdir.

Her insanın DNA’sındaki harflerin dizilimi farklı farklıdır. Şu ana kadar dünya üzerinde yaşamış milyarlarca insanın tümünün birbirinden farklı olmalarının nedeni de budur. Organların ve uzuvların temel yapı ve işlevleri her insanda aynıdır. Ancak herkes o kadar ince farklılıklarla o kadar ayrıntılı ve özel yaratılır ki, bütün insanlar tek bir hücrenin bölünmesiyle meydana geldikleri ve aynı temel yapıya sahip oldukları halde, hiçbirinin görünümü bir diğerine benzemez.

Vücudumuzda bulunan bütün organlar genlerin tarif ettiği bir plan çerçevesinde inşa edilirler. Örneğin bilim adamlarının çıkardıkları bir gen atlasına göre vücudumuzda, deri 2.559, beyin 29.930, göz 1.794, tükürük bezi 186, kalp 6.216, göğüs 4.001, akciğer 11.581, karaciğer 2.309, bağırsak 3.838, iskelet kası 1.911 ve kan hücreleri 22.092 gen tarafından kontrol edilmektedir.

Şu anda düzgün bir insan olarak yaşam sürdürmenizin sırrı, DNA’larınızda bulunan 46 ciltlik hücre ansiklopedisindeki milyarlarca harfin “hatasız” olarak birbiri ardına dizilmiş olmasındadır. Elbette bu harflerin kendi şuurları ve iradeleriyle böyle bir dizilimi gerçekleştirmiş olmaları mümkün değildir. Burada ansiklopedi sayfalarına benzettiğimiz genler, tesadüf kelimesini anlamsız kılan hatasız dizilimleriyle yaratılışın bir ispatıdır.

Canlı Türleri Arasında Aşılmaz Duvarlar Var

20. yüzyıl bilimi, canlılar üzerinde yapılan birtakım deneyler sonucunda “genetik değişmezlik” (genetik homeostasis) denilen bir ilkeyi ortaya çıkardı. Bu ilke, bir canlı türünü değiştirmek için yapılan tüm eşleştirme (farklı varyasyon oluşturma) çabalarının sonuçsuz kaldığını, canlı türleri arasında aşılmaz duvarlar olduğunu ortaya koyuyordu. Yani farklı inek varyasyonlarını çiftleştiren hayvan yetiştiricilerinin, inekleri Darwin’in iddia ettiği gibi, başka bir türe dönüştürmeleri kesinlikle mümkün değildi.

Darwin Retried (Darwin Yeniden Sorgulandı) adlı kitabıyla Darwinizm’in geçersizliğini ortaya koyan Norman Macbeth bu konuda şöyle yazar:

Sorun canlıların gerçekten de sınırsız bir biçimde varyasyon gösterip göstermedikleridir… Türler her zaman için sabittirler. Yetiştiricilerin yetiştirdikleri değişik bitki ve hayvan cinslerinin belirli bir noktadan ileri gitmediğini, hatta hep orijinal formlarına geri döndüğünü biliriz.” (1)

Mutasyon: Hayali Bir Mekanizma

Mutasyonlar, canlı hücresinin çekirdeğinde bulunan ve genetik bilgiyi taşıyan DNA molekülünde, radyasyon veya kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen kopmalar ve yer değiştirmelerdir. Mutasyonlar DNA’yı oluşturan nükleotidleri tahrip eder ya da yerlerini değiştirirler. Çoğu zaman da hücrenin tamir edemeyeceği boyutlarda birtakım hasar ve değişikliklere sebep olurlar.

Dolayısıyla evrimcilerin arkasına sığındıkları mutasyon, hiç de sanıldığı gibi canlıları daha gelişmişe ve mükemmele götüren tılsımlı bir değnek değildir. Mutasyonların net etkisi zararlıdır. Mutasyonların sebep olacağı değişiklikler ancak Hiroşima, Nagazaki Çernobil veya Fukushima’daki insanların uğradığı türden değişiklikler olabilir: Yani ölüler, sakatlar… Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi rastgele bir etki ona sancak zarar verir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:

Mutasyonlar küçük, rastgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu dört özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir. Zaten yüksek derecede özelleşmiş bir organizmada meydana gelebilecek rastlantısal bir değişim ya etkisiz olacaktır ya da zararlı. Bir kol saatinde meydana gelecek rastgele bir değişim kol saatini geliştirmeyecektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir deprem bir şehri geliştirmez, ona yıkım getirir. “(2)

Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı mutasyon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonların zararlı olduğu görüldü. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından nükleer silahların sonucunda oluşan mutasyonları incelemek için kurulan Atomik Radyasyonun Genetik Etkileri Komitesi’nin (Committee on Genetic Effects of Atomic Radiation) hazırladığı rapor hakkında evrimci bilim adamı Warren Weaver şöyle diyordu:

Çoğu kimse, bilinen tüm mutasyon örneklerinin zararlı olduğu sonucu karşısında şaşıracaktır, çünkü mutasyonlar evrim sürecinin gerekli bir parçasıdır. Nasıl olur da iyi bir etki -yani bir canlının daha gelişmiş canlı formlarına evrimleşmesi- pratikte hepsi zararlı olan mutasyonların sonucu olabilir.(3)

İnsanlar üzerinde gözlemlenen tüm mutasyonlar zararlıdır. Tıp kitaplarında “mutasyon örneği” olarak anlatılan mongolizm, Down Sendromu, albinizm, cücelik, orak hücre anemisi gibi zihinsel ya da bedensel bozuklukların ya da kanser gibi hastalıkların her biri, mutasyonların tahrip edici etkilerini ortaya koymaktadır. Elbette ki insanları sakat ya da hasta yapan bir süreç, “evrim mekanizması” olamaz.

Nitekim Amerikalı patolog David A. Demick, mutasyonlar hakkında yazdığı bilimsel bir makalede bu konuda şunları söyler:

Son yıllarda genetik mutasyonlarla bağlantılı olan binlerce insan hastalığı sınıflandırılmıştır. Yeni yayınlanan bir kaynak kitapta 4500 farklı genetik hastalık sayılmaktadır. Dahası, moleküler genetik analizlerden önce klinik olarak tanımlanan bazı kalıtsal sendromların (örneğin Marfan sendromu) mutasyonların sonucu olduğu anlaşılmıştır…

Mutasyonların, oluşturdukları tüm bu hastalıkların yanında, faydalı etkileri de var mıdır? Tanımladığımız binlerce zararlı mutasyon örneğinin yanında, elbette ki bazı olumlu örnekler de tanımlamak gerekmektedir. -eğer makro evrim doğru ise- Bu olumlu örnekler, hem daha kompleks yapılar oluşturmak için evrime gerekecek, hem de çok sayıdaki zararlı mutasyonun bozucu etkisini dengelemek için lazım olacaktır. Ama iş bu faydalı mutasyonları tanımlamaya gelince, evrimci biyologlar hep garip bir sessizlik içindedirler. “(4)

Mutasyonlar Evrimcilerin İddialarını Neden Desteklemez?

Mutasyonların neden evrimci iddiayı destekleyemeyeceklerini üç ana maddede özetlemek mümkündür:

1) Mutasyonlar her zaman zararlıdır: Mutasyon rastgele meydana geldiği için hemen her zaman canlıya zarar verir. Mantık gereği, mükemmel ve kompleks olan bir yapıya yapılacak herhangi bir bilinçsiz müdahale, o yapıyı daha ileri götürmez, aksine tahrip eder. Nitekim hiçbir gözlemlenmiş “faydalı mutasyon” yoktur.

2) Mutasyon sonucunda DNA’ya yeni bilgi eklenmez: Genetik bilgiyi oluşturan parçalar yerlerinden kopup sökülür, tahrip olur ya da DNA’nın farklı yerlerine taşınır. Ama mutasyonlar hiçbir şekilde canlıya yeni bir organ ya da yeni bir özellik kazandırmazlar. Ancak bacağın sırttan, kulağın karından çıkması gibi anormalliklere sebep olurlar.

3) Mutasyonun bir sonraki nesle aktarılabilmesi için mutlaka üreme hücrelerinde meydana gelmesi gerekir: Vücudun herhangi bir hücresinde veya organında meydana gelen değişim bir sonraki nesle aktarılmaz. Örneğin bir insanın gözü, radyasyon ve benzeri etkilerle mutasyona uğrayıp orijinal formundan farklılaşabilir ama bu, kendisinden sonraki nesillere geçmeyecektir.

Mutasyonların net etkisi zararlı olmalarıdır. Mutasyonların sebep olacağı değişiklikler ancak Hiroşima, Nagazaki, Çernobil veya Fukushima’daki canlıların uğradıkları türden değişiklikler olabilir: Yani ölümler ve sakatlıklar…

Genetik Hastalıklar Canlıların Evrim Geçirdiği İddiasını Çürütür

Genetik hastalıklar, kişinin DNA’sındaki değişimler (mutasyonlar) sonucu ortaya çıkan hastalıklardır. DNA’daki bu değişimler gen olarak adlandırılan nükleotid dizileri üzerinde meydana gelir. Bu durumda etkilenen gen(ler)in işlevinde bozulmalar meydana gelebilir. Genin yapısındaki bozulma, kişinin yaşamsal fonksiyonlarını düzenleyen proteinlerin kodlanmasını engelleyerek veya yanlış kodlanmasına sebep olarak normal yapı ve işlevin bozulmasına sebep olabilir. Bu tür genetik bozukluklar, genetik hastalıklara neden olur.

Hastalığa neden olan mutasyonlar eşey hücrelerinde veya somatik hücrelerde meydana gelebilir. Eşey hücrelerinde meydana gelen mutasyonlar (germ hattı mutasyonları), sonraki nesillere aktarılabilen mutasyonlardır. Bu durumda hastalık muhtemel olarak kalıtsal niteliktedir.

Somatik hücrelerde yani üreme ve farklılaşma yeteneği olmayan doku hücrelerinde meydana gelen mutasyonlar ise kişide hastalığa yol açabilirken sonraki nesillere aktarılmaz. Toplumda bilinen bazı önemli genetik hastalıklar şunlardır:

Hemofili: Bu hastalık geni X kromozomunda çekinik olarak taşınır. Hastalığın meydana gelme mekanizması aynıdır. Bu hastalığı taşıyan insanların kanları pıhtılaşmaz, dolayısıyla kanamalar bunlar için büyük problem oluşturur. 

Kas erimesi: Yukarıdaki hastalıklar gibi X kromozomunda çekinik olarak taşınır. Bu geni bulunduran hasta erkekler eşeysel üreme olgunluğuna erişemeden öldükleri için kadınlar hiç bir zaman hasta olmaz, en fazla taşıyıcıdırlar. Normal bir doğumla meydana gelen erkek bebekler 4-5 yaş civarında hastalığın etkisini hissetmeye başlarlar. Kasların aşırı şekilde erimesi büyük kilo kaybına ve nihayetinde 13-15 yaş civarında ölümlerine neden olur.

Huntington hastalığı: Bir beyin hastalığıdır. En belirgin belirtileri kol, bacak, gövde ve yüz kaslarının ani ve istemsiz kasılmasıdır. Belirtiler çoğunlukla duygusal dalgalanmalar, sözlerin ağızda gevelenmesi, sakarlık, depresyon ve sinirlilik ile birlikte oluşur. Hastalığın ilerlemesiyle yutma zorluğu, düzensiz yürüme, denge kaybı, muhakeme gücünün bozulması ve bellek problemleri gibi belirtiler görülür.

Turner sendromu: X taşımayan bir yumurta hücresinin X taşıyan sperm hücresi ile döllenmesinden X0 (45 kromozomlu) zigot oluşur. Geliştiklerinde bu dişilerin boyunlarının iki yanında kalın deri kıvrımları vardır, fakat normal bir dişi gibi görünürler. Normal dişilerden biraz daha kısa boylu, parmakları kısa ve küttür. Eşeysel olgunluğa erişemezler, kısırdırlar.

Kleinfelter sendromu: Spermlerin oluşması sırasında XY kromozomlarının aynı gamette bulunması ve X taşıyan bir yumurta hücresi ile döllenmesinden oluşur. Bu tip erkekler uzun boylu, uzun kollara ve bacaklara sahiptirler. Eşeysel organları normal görünümde fakat testisleri küçüktür. Üreme yetenekleri yoktur.

Crohn hastalığı: Ağızdan anüse kadar olan sindirim sistemin iltihaplanmasına neden olan bir bağırsak hastalığıdır. İnce ya da kalın bağırsağın etkilendiği durumlarda bağırsak krampları, ishal ya da kabızlık, ağrı, dışkılamada kanama, ateş, iştahsızlık ve kilo kaybı gözlenir.

Mongolizm: Vücut özelliklerini belirleyen genleri taşıyan otozomoal kromozomlardan 21. çiftin ayrılmayarak aynı gamette bulunması ve bu gametin döllenmesiyle olşur. Erkeklerde ve dişilerde ortaya çıkabilir. Kısa boylu, çekik gözlü, basık burunlu ve ileri derecede geri zekalı bireylerdir. Üreme yetenekleri yoktur.

Süper dişi hastalığı: Kadınlarda normalde cinsiyeti belirleyen kromozomlar olarak iki XX kromozomu bulunur. Fakat bazı durumlarda ayrılmamadan dolayı iki tane X kromozomu taşıyan yumurta hücresi X kromozomu taşıyan sperm hücresi ile döllenebilir. Bu durumda üç tane X taşıyan 47 kromozomlu bireyler oluşur. Bunlar normal görünümlüdür ve genelde doğurgan değillerdir. Zekâ geriliği XX taşıyan bireylere göre iki defa daha fazladır.

Kistik Fibrozis: Aynı anda solunum sistemi, sindirim sistemi gibi vücudun birden çok sistem ve organını etkileyebilir. Tekrarlayan iltihabi akciğer rahatsızlıkları, kötü kokulu dışkılama, vitamin eksiklikleri, kısırlık, idrar kaçırma, kilo kaybı, bağırsak tıkanıklığı hastalığa bağlı belirtilerdir.

Üstün bir teknoloji ile donatılmış ve en gelişmiş fabrikalardan daha kusursuz bir yapıya sahip olan bedenimizin her parçası, Allah’ın benzersiz yaratışını göstererek, O’nun tüm bedenimiz üzerindeki egemenliğini ispatlamaktadır. İnsan vücudundaki sistemler ve organlar incelendiğinde kusursuz ve ölçülü bir yaratılışın delilleri göze çarpar. Ama genlerimizdeki ufak değişikler vücudumuzda var olan dengeli ve tutarlı yapıyı bozmakta, telafisi imkansız hastalıklar oluşturmaktadır. 

Günümüzde yaklaşık 4.000 genetik bozukluk tespit edilmiştir ve her gün bir yenisi ortaya çıkarılmaya devam etmektedir. Buna karşın doğada insan bedeninde gelişim olarak nitelenebilecek tek bir faydalı mutasyon gözlenememiştir. Aksine mutasyonlar genetik hastalıklara yol açmaktadır. 

Genetik hastalıklar vücutta görülen şekil bozukları ya da organlarda ve dokularda işlev kaybı en sık görülen rahatsızlık vardır. Bunlarında hafif görünenler varsa da çoğunun sonuçları ağırdır. Hasta ya ölür veya devalı bakım ve tedaviye bağlı olarak yaşamını sürdürebilir.  Ortada bu kadar çok genetik rahatsızlık varken “insanlar ilkel canlıların genetik değişimler geçirmesi ile bu hale geldiler” iddiasının ne kadar saçma olduğunu açıkça göstermektedir.

Referanslar:

(1) Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Harvard Common Press, New York: 1971, s.33

(2) B. G. Ranganathan, Origins?, The Banner Of Truth Trust, Pennsylvania, 1988

(3) Warren Weaver, “Genetic Effects of Atomic Radiation”, Science, vol. 123, June 29, 1956, s. 1159

(4) David A. Demick, “The Blind Gunman”, Impact, no. 308, February 1999

Rating overview

  • 4,5
Total score
Good 4