Depremler Sadece Yıkımlara Yol Açmıyor
Deprem dendiğinde akla ilk gelen hep yıkımlara neden olan yeryüzü sarsıntıları olur. Peki ama deprem her zaman gerçekten hep yıkıcı mıdır? Hiç yararları yok mudur? Öncelikle depremin ne olduğu ile başlayalım:
Yerkabuğunda ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına deprem denir.
Yeryüzünde oluşan bu sarsıntıların nedeni yerkabuğunu oluşturan ve levha olarak isimlendirilen parçaların hareketleri olabileceği gibi başka şeyler de olabilir. Bir volkanın püskürmesi, toprak yüzeyinde oluşan büyük çökmeler, nükleer bomba patlaması veya maden çalışmaları da depremlere yol açabilir. Buna karşın yeryüzünde meydana gelen depremlerin neredeyse tamamına yakınını (%90’ı) levhaların hareketlerinden yani levha tektoniğinden kaynaklanır. (1)
Kaynağı ne olursa olsun her depremde gözlemlenebilen ve gözlemlenemeyen birçok olay meydana gelir. Yer sarsıntısı bunlardan sadece birisidir. Bundan başka yer kırılması, zemin sıvılaşması, heyelanlar ve toprak kaymaları, kaya düşmeleri, yeraltı sularının fışkırması, krater oluşması, tsunamiler, arazi seviyelerinde meydana gelen değişiklikler, yeni göllerin oluşması, akarsu yataklarının değişmesi veya akarsuların kuruması depremlerle birlikte gözlenebilen diğer olaylardır.
Depremler -sanılanın aksine- her zaman felaketlerle sonuçlanmaz. Çünkü deprem sonrası yer kabuğundaki fiziksel değişimlerin insanlar ve diğer canlılar için faydalı sonuçları da olur.
Bilim İnsanları Depremlerin Yararlarını Anlatıyor
Günümüzde pek çok bilim insanı depremlerin yararları olduğunu dile getirmektedir. Bunlardan birisi olan Malatya İnönü Üniversitesi’de Jeoloji Mühendisi olan Prof. Dr. Mehmet Önal depremlerin yararlarından üçünü şöyle aktarmaktadır.:
“Depremin başlıca üç yararı vardır. Birincisi, ülkemizdeki organik olmayan madenlerin nerede ise tamamı fay hatları nedeniyle oluşmaktadır. Ülkemizin dünyada bor madeni zenginliği açısından birincisi olmasını deprem fay hatlarına borçluyuz.
Depremin ikinci bir yararı, doğal maden sularının deprem fay hatları nedeniyle oluşmasıdır. Maden suları, içinde bulundurduğu çeşitli mineraller ve iz elementleriyle vücudumuz için yararlıdır. Beypazarı doğal maden suyu bunun en güzel örneğidir. Depremin üçüncü bir faydası ise ülkemizin içilecek kaynak suları ve ılıcalar açısından zengin olmasının nedeni de benzer şekilde deprem fay hatlarıdır.” (2)
Ünlü bir bilim dergisi depremlerin bir yararını “Depremler binaları yıkabilir, ama aynı zamanda ormanlar da oluşturabilir -en azından bir süreliğine. Yeni araştırmalar, güçlü depremlerin, köklerini çevreleyen toprağa fazladan su sürerek ağaçların büyümesine yardımcı olabileceğini gösteriyor” diyerek okuyucularına aktarmaktadır. (3)
Tüm bunların yanında depremlerin en belirgin etkisi gezegenimizin yenilenmesini sağlamalarıdır. Bilim insanların büyük depremlerden sonra yaşanan küresel sürecin, dünyadaki yaşam için, özellikle de insan yaşamı için oldukça yararlı olduğunu söylüyorlar. Bilim insanlarının böyle düşünmelerinin nedeni depremlerin gezenimizdeki bir geri dönüşüm sürecinden sorumlu olmasıdır.
New York Times’ın kıdemli bilim yazarı William J. Broad “Ölümcül Ama Gerekli, Depremler Gezegeni Yeniliyor” şeklinde başlıklı yazsında konu ile ilgili şu bilgilere yer vermiştir: (4)
– İnsanlık tarihindeki depremler ve yanardağlar üzerine bilimsel bir kitap yazmış olan jeolog Dr. Jelle Zeilinga de Boer, tektonik şiddetten kaynaklanan büyük acıların ardından genellikle büyük faydaların da geldiğini söyleyen bilim insanlarından birisidir.
– Woods Hole Oşinografi Enstitüsü’nden jeofizikçi olan Robert S. Detrick Jrise sarsıcı can kayıplarına rağmen, “levha tektoniğinin gezegeni canlandırdığına şüphe yok” demektedir.
– Washington Üniversitesi’nden Dr. Peter D. Ward ise depremleri dünyada yaşanabilirliği sağlayıp koruyan bir faktör olarak değerlendiriyor.
– Wesleyan Üniversitesi’nden jeolog Dr. Jelle Zeilinga ise depremlerin yol açtığı dev tsunami dalgaların nehir sistemlerinden gelen zengin tortuları kıyı ovaları boyunca dağıtarak toprağı daha zengin hale getirdiğini söylüyor.
– ABD başkanlarından Jimmy Carter’ın bilim danışmanlığını yapmış olan Dr. Frank Press’e göre dünyadaki geri dönüşüm sürecindeki depremlerin ve volkanların, toprağı kahve, şeker, kauçuk, hindistan cevizi, hurma yağı, tütün, biber, çay ve kakao üretimi için ideal hale getiriyor. Deniz tabanındaki yarıklardan akan su, bakır, gümüş, altın ve diğer metalleri levha tektoniği ile karaya doğru itilerek buralarda birikiyorlar.
– Uzmanlar, dünya okyanusunun yaklaşık her milyon yılda bir tektonik sistemin, biyosferdeki besin maddelerini artırdığını ve bor ve kalsiyum da dahil olmak üzere bir dizi element ve bileşiği dağılımını düzenlediğini söylüyor.
– Duke’teki Nicholas Çevre ve Yer Bilimleri Okulu’nun dekanı Dr. William H. Schlesinger gezegenimizin yaşanabilecek kadar sıcak olmasını depremler ile atmosferde yeteri kadar karbondioksit tutulmasıyla ilişkilendiriyor. Dr. Schlesinger’e göre, plaka tektoniği karbon döngüsünün tamamlaması için yani dünyadaki istikrarlı iklim koşullarını sürdürmek için kesinlikle gereklidir, bu olmadığı takdirde, tüm karbondioksit yok olur ve gezegen donmuş bir top haline gelecektir.
Depremler yerkabuğu levhalarının Dünya’nın mantosundaki akımlar nedeniyle sürekli devam eden hareketlerinin bir belirtisidir. Levhalar dolayısıyla da depremler yeryüzündeki yüzeydeki yapıyı sürekli olarak değiştirirler. bugün depremlerin sadece kitlesel ölümlere yol açmadığını dağları inşa ettiğini, toprakları zenginleştirdiklerini, madenleri ve mineralleri yeryüzüne taşıdıklarını, dünyanın ısısını yaşanabilir düzeylerde tuttuğunu, denizlerin canlılar için son derece önemliolan kimyasal dengesini koruduğunu biliyoruz. (5)
Dünyadaki levha tektoniği olmasaydı ne olurdu?
Yerkabuğunu oluşturan levhalar hareket etmeseydi, dünya bugünkünden çok farklı görünürdü. Mesela dünyanın etrafına saran dağ silsileleri olmazdı okyanuslar da çok küçük olurdu. Sıvı halde su azalacak bu da yeryüzünü yaşanmaz koşullar ortaya çıkacaktı. Zımparalanmış gibi bir buz topu haline gelmiş bir dünyada dağlar olmadığı için dünyanın bir ucundan sürekli olarak esen sert rüzgarlar olurdu.
Rüzgarların değişimine bağlı bulut, nem, yağış, tozların ve tohumların taşınması da olumsuz yönde değişecekti. Bu koşullarda ne tarım ne de hayvancılık yapmak mümkün olmayacaktı, belki de ne tarımı yapılacak bitkiler olmayacak hayvanlar yeryüzünde yaşamayacaktı.
Dağlarla birlikte volkanlar da olmayacağı için yeryüzünde madenler çok az olacak yeraltı suları yüzeye çıkmayacaktı.
Yeryüzüne Tektonik aktiviteler olmasaydı kıtalar da olmazdı. Farklı iklimler olmazdı. Dünyaya farklı iklimlere özgü canlılar olmazdı. Mesela tropik meyvelerin yetişmesi veya tropik bölgelere özgü canlılar dünyada yaşayamazlardı.
Levhalar hareket ettikçe, doğal olarak dünyanın mantosundaki malzemeleri bir döngüye sokar. Madde, atmosfer ve kabuk arasında sürekli olarak geri dönüştürülür. Bu sayede karbondioksiti emek ve fotosentez ile oksijeni atmosfere serbest bırakma görevini üstlenen binlerce canlı türü deniz tabanında barınma imkanına kavuşur. Eğer depremler olmasaydı deniz tabanları ve burada yaşayan canlılar olmaz, atmosfer de karadaki canlıların yaşamı için gerekli olan oksijen de olmazdı. (6)
Tektonik hareketler olmadığında okyanus akıntıları olmayacak bu da kıyı kesimlerdeki hava sıcaklığını ılımlı seviyelerde olmasını engelleyecekti. Bu durumda da akıntılara bağımlı canlılar yok olacak ve akıntıların ılımlı kıldığı kıyılarsa buralarda yaşayan canlılar olmayacaktı. (7)
Bugüne kadar, varılan bilimsel sonuçlar dünyanın diğer gezegenlerden farklı bir tasarıma sahip olduğunu ve tasarımı mümkün kılan kriterlerin tesadüfen ortaya çıkamayacağını göstermiştir. Depremlerle birlikte dünyayı yaşanabilir kılan diğer yüzlerce kriteri sonsuz güç ve ilim sahibi olan Allah var etmiş ve insanın var olması, Rabbimizin kudretini ve benzersiz sanatını görüp düşünmesi, takdir etmesi için bu ayrıcalıklı gezegende yaratmıştır. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)
Referanslar:
(1) Afyon Koacatepe Üniversitesi, “Depremlerin Oluşumu ve Türleri”, Son görülme tarihi: 29 Nisan 2022. https://deprem.aku.edu.tr/depremlerin-olusumu-ve-turleri/
(2) İHA, “Depremin Yararları”, 29 Ocak 2012
https://www.haberler.com/guncel/depremin-yararlari-3311819-haberi/
(3) Elisa Cutts, “Earthquakes boost tree growth”, 20 Ekim 2021
https://www.science.org/content/article/earthquakes-boost-tree-growth
(4) William J. Broad, “Deadly and Yet Necessary, Quakes Renew the Planet”, 11 Ocak 2005
(5) Clive Colins, “Earthquakes, Tsunamis & Volcanoes ”, Görülme tarihi: 29 Nisan 2022
https://www.abc.net.au/science/expert/realexpert/earthquakes/06.htm
(6) Chris Burke, “Positive and Negative Effects of Earthquakes”, 24 Nisan 2018
https://sciencing.com/positive-negative-effects-earthquakes-8668510.html
(7) Adam Hadhazy, “What If the Supercontinent Pangaea Had Never Broken Up?”, 13 Mayıs 2011