Demirin Sırrı

Demirin Sırrı

Teknoloji, insanoğlunun yeryüzünde bulunan elementleri belirli bir amaca göre şekillendirmesidir. Çevrenizdeki teknoloji ürünlerini bir bir inceleyin; hepsinin, demir, bakır, çinko, alüminyum gibi metallerden ve petrolün bir yan ürünü olan plastikten yapıldığını göreceksiniz. Bu maddeler, özellikle de metaller dünya üzerinde bulunmasaydı ya da insanoğlunun bu maddeleri kullanma imkanı olmasaydı, teknolojiden söz etmek mümkün olmayacaktı. 

Bu maddelerden sadece birkaçını incelemek bile, varlığına alıştığımız bu cevherlerin, aslında ne kadar mucizevi bir yapı taşıdıklarını gösterir. Demir, bunlardan biridir. 

Ünlü Avustralyalı moleküler biyolog Michael Denton, evrenin ve elementlerin insan yaşamı için özel bir tasarıma sahip olduğunu anlattığı Nature’s Destiny (Doğanın Kaderi) adlı kitabında, demir için şunları yazmaktadır:

” Tüm metaller arasında, demir kadar yaşam için zorunlu olan bir element daha yoktur… İlkel dünyada, dünyanın ilk kimyasal farklılaşmasını sağlayan, ilkel atmosferi meydana çıkaran ve sonunda hidrosferi (denizleri) meydana getiren ısı, demir atomlarının yerçekimi tarafından merkeze doğru çekilmesiyle olmuştur…” (1)

Demirin, dünyayı göktaşlarından koruyan Van Allen kuşaklarının  oluşmasını da sağladığını belirten Michael Denton, bu metalin insan metabolizmasındaki büyük önemine ise şöyle dikkat çekmektedir:

” Ve yine demir, insan kanında bulunan hemoglobin içersinde oksijenle olan hassas bileşimi sayesinde, bu son derece yakıcı olan (oksjien) atomlarını kontrol altına sokmaktadır. Demir sayesinde bu değerli enerji kaynağı (oksijen), hücrenin solunum mekanizmasına kullanılabilir şekilde yönlendirilmekte ve burada oksijenin enerjileri yaşamın aktiviteleri için kullanılmaktadır.”  (2)

Demir olmazsa vücudumuz yaşamamız için şart olan oksijeni kan hücrelerinde taşıyamaz dolayısıyla da yaşayamazdık.

Demir, üzerinde yaşadığımız dünyanın en temel fiziksel dengelerinden, havayı kullanabilmemize kadar, yaşamın her aşamasında büyük rol oynayan bir metaldir. Denton’ın ifadesiyle; 

” Demir atomu olmadan, evrende hiçbir karbon-bazlı yaşam var olmayacak; hiçbir süpernova patlaması yaşanmayacak, ilkel dünyanın ısınması gerçekleşmeyecek, hiçbir atmosfer ve hidrosfer oluşmayacaktı. (Dünyayı göktaşlarından koruyan) manyetik alan oluşmayacak; Van Allen radyasyon kuşakları var olmayacak, ozon tabakası olmayacak, hemoglobini yapacak bir metal bulunmayacak, dolayısıyla oksijenin rektivitesi azaltılamayacak ve dolayısıyla nefes alan bir metabolizma olamayacaktı.”  (3)

Demir, insanların kurdukları medeniyetlerin de en önemli maddi temeli olmuştur. Sanayi, demir ve onun karbonla birleştirilmesiyle oluşan çelik sayesinde var olmuştur. Teknoloji ise sanayinin bir ürünüdür. Demir olmasa, dünya üzerindeki teknolojinin düzeyi, basit tahta araçları aşamayacaktır. 

Kısacası, demirin   var olması ve dünya üzerinde bol miktarda bulunması, insanların Allah’a şükretmelerini gerektiren en önemli nimetlerdendir. 

Nitekim, Allah Kuran’da bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Kuran’ın “Hadid”, yani”Demir” isimli suresinde, Allah şöyle buyurur:


Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. VE KENDİSİNDE ÇETİN BİR SERTLİK VE İNSANLAR İÇİN YARARLAR BULUNAN DEMİRİ DE İNDİRDİK; öyle ki Allah, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.”
 (Hadid Suresi, 25)

“Kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için yararlar bulunan” demir, insanoğlunun teknolojiyi geliştirebilmesini sağlayan önemli nimetlerden biri olmuştur. Dolayısıyla, demirden ve demirin karbonla güçlendirilmesiyle üretilen çelikten yapılan her şey, bizlere Allah’ın rahmetini hatırlatan bir vesile olmalıdır. 

Yeryüzündeki binalar, arabalar, uçaklar, köprüler, tren yolları, gökdelenler ve diğer pek çok “insan yapımı” eser, aslında, Allah’ın “kendisinde çetin bir sertlik bulunan” demiri var etmesi ve yeryüzüne yerleştirmesi sayesinde vardır. Tabi ki, burada Allah’ın insanoğluna bu malzemeleri kullanabilecek bir beden ile akıl ve bilinç bahşetmiş olması da unutulmamalıdır. 

Ayetteki “DEMİRİ DE İNDİRDİK” ifadesi de son derece dikkat çekicidir. Ayette, demir için kullanılan “enzelna” yani “indirme” kelimesi, çok önemli bir bilimsel mucizeyi içerir. Hubble teleskopu ile yapılan gözlemlerde, dünyadaki demir madeninin asıl kaynağının, dış uzaydaki dev yıldızlar olduğu belirlenmiştir.

Yıldızlar, hidrojen ve helyum gibi hafif elementleri daha ağır olan nitrojen, karbon ve demire çeviren bir nükleer fabrika gibi çalışır. Süpernova patlamalarında, yıldızlardan açığa çıkan demir etrafa yaymaktadır. (4)

Süpernova patlaması

Bu bilginin, Kuran’ın indirildiği   7. Yüzyıl’da bilimsel olarak tespit edilemeyeceği ise açıktır.  Oysa bu gerçek, her şeyi sonsuz bilgisiyle kuşatan Allah’ın sözü olan Kuran’da yer almaktadır.

Metalürjideki Tasarım

“İnsan yapımı” malzemelerde karşımıza çıkan nimetler, elbette demirle sınırlı değildir. Yeryüzündeki teknolojiyi mümkün kılan hangi unsur incelenirse, hepsinde Allah’ın yaratma sanatının izleri görülür.

Teknolojinin çıkış noktası metalürji, yani metallerin eritilip işlenmesidir. Bu bilimin gerçekleştirilebilmesi için ise hem   uygun metallerin var olması, hem de insanoğlunun bu metalleri eritip şekillendirmesini sağlayacak araçlar bulunması gerekir.

Bu araçların birincisi ateştir. Denton, bu konuyu şöyle açıklar:

Ateşi kullanabilme yeteneğimiz, hiçbir şekilde önemsiz bir yetenek değildir; çünkü sadece ateş yoluyla teknolojik ilerleme mümkün olabilmiştir. Ateşle birlikte metalürji ve metal araçlar gelmiş ve sonunda da kimya bilgisi ortaya çıkmıştır. Metaller, elektriğin tek doğal iletkeni olduklarından, elektromanyetizmin ve elektriğin keşfi, hatta bilgisayarların geliştirilmesi bile, son tahlilde biz insanların ateşi keşfinin bir sonucudur.”  (5)

Denton’ın “insanoğlunun ateşi keşfi” dediği şey, aslında Allah’ın ateşi insanoğlunun emrine vermesidir. 

Konuyu bilimsel olarak incelediğimizde, ateşin yapısının, insanın yeryüzündeki yaşamına çok uygun bir yapıda olduğunu görürüz. 

Ateş “yanabilir” cisimlerin tutuşmasıyla başlar. Bir cismi yanabilir kılann ise, içeriğinde karbon bulunmasıdır. Karbon ve oksijen reaksiyona girdiklerinde, yüksek miktarda ısı açığa çıkarırlar ve biz de bunu alev olarak görür ve hissederiz. 

Ancak ilginç bir nokta vardır: Dünyanın atmosferi yaklaşık %20 oranında oksijen içerir. Karbon ise   bedenlerimiz dahil olmak üzere, her canlıda vardır. Yani ateşin malzemesi, dünyanın dört bir yanında yan yana durmaktadır. Peki, neden hemen reaksiyona girmezler? Neden her şey bir anda tutuşup yanmaz?

Bu soru incelendiğinde, ateşte de çok şaşırtıcı bir tasarım olduğu görülür. Oksijenin ve karbonun kimyasal özellikleri öyle ayarlanmıştır ki; bunlar, ancak çok yüksek bir ısıda reaksiyona girip ateş oluştururlar. Bu nedenle, bir yerde ateş başlatabilmek için yüksek ısı gerekir. Kütükleri birbirine sürterek ateş yakmaya çalışan bir insanın yaptığı şey, sürtünme yoluyla ısıyı yükseltmektir. Bir kibriti yakarken de onu pürüzlü bir yüzeye sürterek ani biçimde ısıtmanız gerekir. 

Ateşin yapısı böyle olmasaydı, Dünya üzerindeki yaşam imkânsız hale gelirdi. Oksijenin ve karbonun reaksiyona girme eğilimleri daha fazla olsaydı, hava sıcaklığı biraz arttığında insanların, ağaçların, hayvanların bir anda tutuşup yanmaları, sıradan bir vaka haline gelirdi.  Aynı şekilde, çölde yürüyen bir insan, sıcaklık gün ortasında en yüksek seviyeye çıktığında, bir kibrit çöpü gibi bir anda alevlere boğulabilirdi. Bitkiler ve hayvanlar da aynı tehlikeyle yüz yüze kalırdı.   Böyle bir Dünya’da yaşamdan söz etmek, elbette   zor olurdu.

Eğer bunun tersi olsaydı; yani oksijen ve karbon reaksiyona girmek için şu an ihtiyaç duydukları ısıdan daha fazlasına ihtiyaç duysalardı, bu kez de insanlar ateş yakmayı başaramayacaklardı. Ateş, sadece ormanlara isabet eden yıldırımlar sonucunda ortaya çıkan efsanevi bir enerji olacaktı.

Oksijen ve karbonun mevcut yapıları, ateşe, insan tarafından kontrol altında tutulabilecek en uygun yapıyı kazandırmaktadır. Denton, insanoğlunun fiziksel yapısının (ellerinin, kollarının, hareket yeteneğinin, görme duyusunun vs.) da ateşi kullanmak için ideal yapıda olduğuna dikkat çeker.  Dahası, üzerinde yaşadığımız dünyada, ateş yakabilmek için çok ideal bir ortam vardır:

Ateşin kullanımı, elbette çevresel faktörlere de bağlıdır — Ağaçların ve göreceli olarak, kuru bir ortamın varlığına, örneğin-. Bu ilave faktörlerden herhangi birinin uygun olmaması durumunda, bizi (insan) yapan tüm fiziksel ve zihinsel yeteneklerimize ve dünya, karbon bazlı bir yaşam için çok uygun bir yurt olmasına rağmen, ateş ve dolayısıyla metalürji, kimya ve herhangi bir bilimsel gelişme mümkün olmazdı. (6)

Kısacası, insanın teknoloji geliştirmesini sağlayan tüm şartlar,  olabilecek en ideal yapıda ve değerde yaratılmıştır. Allah, Kuran’da bu gerçeğe dikkat çeker ve ateşin malzemesini özel olarak yarattığını şöyle haber verir:

Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.”
 (Yasin Suresi, 80)

Ateşin  kontrol edilebilir olmasının yanında, metalürjiyi mümkün kılan başka bir önemli tasarımı daha vardır: Dünyadaki metaller, -başta demir olmak üzere-, ateşin ulaşabileceği bir ısı seviyesinde yumuşar ve sıvı hale gelir . Örneğin, demirin erimesi için 1530 derecelik bir ısı yeterlidir ve bu da güçlü bir ateşle elde edilebilir. Demirin erimesi için daha yüksek ısılar gerekseydi, bu ısı dünyadaki yakıtlar tarafından sağlanamayacak ve dolayısıyla yine metalürji olmayacaktı. İnsanlığın bilimsel düzeyi, ancak Allah’ın dilemesi ve insana türlü imkanlar vermesi sayesinde mümkün olmuş; insanoğlu, yeryüzünde giderek güçlenmiş, gelişmiş ve sonuçta görkemli eserler ortaya koymuştur.

Denton, “(Bilimsel) yolculuğumuz uzun sürmüş olsa da… kanıtlar göstermektedir ki, bu yolun sonucu hiçbir zaman belirsiz olmamış. Belirli bir amaca göre önceden belirlenmiş bir yolu izlemişiz ve başarımız da asla bir tesadüf olmamıştır… Ateşin keşfinden bilimin doğuşuna ve en son olarak da doğanın düzeninde kendi merkeziliğimizi keşfedişimize kadar uzanan önceden belirlenmiş bir yolu izlemiş bulunuyoruz.” (7) demektedir.

Biyokimya profesörü Michael Denton’ın bilimsel terimlerle anlattığı gerçek, iman eden her insanın Kuran’dan öğrendiği bir gerçektir: Allah, dünyayı insanın yaşamı için yaratmış, dünyadaki varlıkları insan için “emre amade” kılmış ve onu türlü nimetlerle zenginleştirmiştir. Bir Kuran ayetinde Allah şöyle buyurur:

Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır. Güneşi ve ayı hareketlerinde sürekli emrinize amade kılan, geceyi ve gündüzü de emrinize amade kılandır. Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.”
 (İbrahim Suresi, 32-34)

“Teknoloji harikası” denilen her şeye, işte bu   açıdan bakmamız; tüm bunların aslında Allah’ın insanlar için yarattığı nimetler olduğunu bilmemiz gerekir. İnsanlara binek olarak develeri veya atları yaratan Allah’tır; aynı şekilde, arabaları veya uçakları yaratan da Allah’tır. Bu teknolojik araçların hepsi; Allah’ın özel olarak yarattığı ve insanın emrine verdiği malzemelerden yapılmakta ve bunu başaran insanlar da Allah’ın onlara verdiği bedeni, duyuları, aklı ve “icat etme yeteneğini”ni kullanmaktadırlar.

Nitekim, Allah Kuran’da, insanlar için yarattığı binekleri haber verirken, gelecekte yaratılacak bu gibi teknolojik araçlara da işaret ederek şöyle buyurmuştur:

Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?”
(Nahl Suresi, 8)

Bu gerçeğin bilincinde olan her Müslüman, teknoloji ürünlerine, çoğu   insan gibi yüzeysel bir boyuttan değil, hikmet gözüyle bakmalı; tüm bunların da Allah’ın nimetleri olduğunu bilmeli ve O’na şükretmelidir. 

Referanslar:

(1)  Michael Denton, “Nature’s Destiny. How the Laws of Biology reveal Purpose in the Universe” New York:The Free Pres, 1998, s. 198

(2)  Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 198

(3)  Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 198

(4) Marc Chase, “What Is the Origin of Iron?“ Sciencing, Görülme tarihi: 26 Mayıs 2022

https://sciencing.com/origin-iron-5371252.html

(5)  Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 242

(6)  Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 245

(7)  Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 395

Rating overview

  • 4,5
Total score
Good 4