Denge Duygusu
Dengemizi kaybetmeden nasıl yürüdüğünüzü hiç düşündünüz mü? Herhangi bir cismi dengede tutmak için birçok hesap yapılır. Ancak biz hesap yapmadan sadece “hissederek” dengede durabiliriz. Hem de süreklipozisyonumuz değişse bile dengeyi koruruz. Bunun için özelleşmiş bir duyu organımız vardır: denge organı. Bu denge organı iç kulaktadır ve kemik içine “oyulmuş” labirentlerin arasında yer alır. Bu özel labirentler kafaya gelecek her türlü darbeye karşı denge organını korur. Resim 1 ve 2’de görüldüğü gibi Allah denge organını da sonsuz ilmiyle “savunması sağlam bir yere yerleştirmiş.” Bu sayede yürümek, merdiven çıkıp inmek, yön değiştirirken denge kaybetmemek, koşmak ve daha birçok hareket mümkün olmuştur. Allah bu gibi daha nice nimetleri dilemesiyle yaratandır:
“Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: “Ol” demesidir; o da hemen oluverir.ˮ (Yasin Suresi, 82)
Denge Organın İçinde Bulunduğu Labirent
İç kulakta denge sağlayan denge organıyla (vestibüler organ) beraber sesin titreşimlerini sinirsel uyarıya dönüştüren kohlea da mevcuttur. Dengemizin günlük hayatta bozulmaması kasların koordineli kasılmasına bağlıdır. Mesela dört ayaklı sallanan bir masa düşünelim. Altında boşluk olan ayağa peçete koyarız ki masa dengelensin. Fakat bu peçeteyi az koyarsak dengesizlik devam eder; fazla koysak bu sefer diğer ayaklarda dengesizlik başlar. Yani ayak yüksekliğini diğer ayaklarla uyumlu ayarlamak gerekir. Dengemiz bozulduğunda kasların birbirine uyumlu çalışması da yeni dengesizliklerin oluşmaması için elzemdir. Denge organı kaslarımızın denge sağlanması için ne kadar kasılması gerektiğini yani; sabit ya da hareket halinde denge kurulmasını sağlar. Bu mekanizmanın çalışması da başın hareketiyle başlar. Sonra kemikteki labirentte bulunan denge organı içindeki sıvıyı hareketlendirir. Sıvıda oluşan hareket tüy hücreleri denen özel algılayıcılar tarafından tespit edilir. Bu tespitlerle elde edilen veriler de sinirsel uyarıyla denge merkezlerine iletilir.
Denge Ölçen Özel Algılayıcılar: Tüy Hücreleri
Denge organında bulunan sıvı başın hareketleriyle hareket eder. Tüy hücreleri de bu sıvıyla temas halindedir. Özelleşmiş tüy hücreleri de sıvının bu hareketiyle hareketlenirler. Tüy hücrelerinin bu hareketi sinirsel uyarıya çevrilir. Örneğin bir havuzun içinde olduğunuzu düşünün. Başınız su içindeyken bir yöne gidince saçlarınız da karşı yöne doğru yatar. Tüy hücreleri de havuzdaki saçlar gibidir. Farkları ise hepsinin birbirine elektron mikroskobunda bile ayırt edilemeyecek küçüklükte olan iplikçiklerle bağlıdır. Aralarındaki bu bağ Allah’ın sonsuz ilminin çok güçlü bir tecellisidir. Düşünün son teknoloji mikroskoplarla bile ayırt edilemeyen bir bağ!
Tüy hücreleri Resim 3’te de olduğu gibi bir baş tüycük(kinosilyum) ve buna bağlı 50-70 kadar küçük tüycüklerden, (stereosilyadan) oluşur. Önceden bahsettiğimiz gibi küçük tüycükler birbirine ve baş tüycüğe elektron mikroskobunda bile ayırt edilemeyecek küçüklükte olan iplikçiklerle bağlıdır. Böylece baş tüycük bir yöne eğilince iplikçikler sayesinde küçük tüycükler de aynı yöne eğilir. Peki, bu tüycüklerin eğilmesi sinirsel uyarıya nasıl dönüşür?
Baş tüycüğün eğilmesi iplikçikleri gerer. Ona bağlı küçük tüycüklerin de eğilmesine yol açar. Oluşan eğilme hareketi tüycüklerin altında bulunan iyon geçiş kapaklarının açılmasına neden olur. Kapakların açılmasıyla tüy hücresi iyon dolar ve “uyarılmış” hale geçer. Tüy hücreleri zaten sabit haldeyken de saniyede yüz uyarı taşır. Ancak “uyarılmaları” sonucu saniyede taşıdıkları uyarı sayısı birkaç yüze çıkar. Baş tüycük ters yöne eğilirse küçük tüycüklerle arasındaki bağ gevşer. Eğilme en aza ineceğinden iyon kapakları da olduğundan daha fazla kapanır. İyon geçişinin aşırı yavaşlaması da farklı bir uyarıdır. Uyarının artması da azalması da denge merkezlerine değişik veriler iletir. Böylece vücudun pozisyonu çok hassas bir şekilde hesaplanır.
Denge organındaki tüy hücreleri de çeşitli pozisyonlarda bulunur. Her harekette farklı yönlere eğilen tüy hücreleri denge merkezine kalıp uyarılar gönderir. Çeşitli pozisyonlardan oluşan uyarı kalıpları hafızaya alınır. Denge merkezi de bu kalıplardan önceki deneyimlere de dayanarak bir “denge hissi” oluşturur.
Denge çok karmaşık mekanizmaları bulunan ve farklı merkezlerden yönetilen bir “his”. Tüy hücreleri vücut hareketlerini sinirsel uyarılarla denge merkezlerine iletir. Böylece sürekli dengede olup olmadığımız bilgisi denge merkezlerine gider. Denge organı da kendi içinde özelleşmiş yapılara ayrılır. Bunlardan biri olan yarım daire kanalları insanın 3 farklı eksendeki hareketini ayırt eder. Örneğin Resim 4’te görüldüğü gibi uçakta olduğumuz düşünün. 3 eksende dönüşte farklı “hisler” oluşur. Yarım daire kanallarının görevi bu hareketleri ayırt etmektir. Denge organının diğer özelleşmiş kısmı da otolitik organdır. İleri-geri, yukarı-aşağı doğru hızlanma gibi hareketlerin ayırt edilmesinde yardımcı olur. Aynı zaman da denge organından gelen veriler; gözden gelen görsel verilerle de birleştirir. Tüm verileri denge merkezlerinde değerlendirilir. Çıkan sonuçla insan dengesini kaybetmeden yürür, koşar, atlar, zıplar ve daha birçok farklı hareketi sorunsuz yapar. İlerleyen yazılarda; yarım daire kanallarını, otolitik organı ve dengenin görsel verilerle yorumlanmasını daha detaylı inceleyeceğiz.
Yazar / Op. Dr. Hüsnü Erel Aksoy